10 Mayıs 2021 herhangy

Bir Dünya Müzik – 2021 Mayıs

Rahmi Mert Özcan ‘Bir Dünya Müzik’ dergisindeki Mayıs ayı yazısında müziğin geçmişten günümüze olan serüvenini konu aldı!

DİJİTAL MÜZİK DÜNYASI


Müzik, insanlık tarihinin olmazsa olmazlarındandır. Her şeyden önce, üretim bazında tamamen soyut olarak başlamış ve duyguları ifade etmede her zaman öncü olarak kullanılmış, farklı dönemlerde amaca ulaşmada araç olmuş, kimi zaman da sadece bir amaç olarak tüketilmiş, herkesin içinde olduğu ya da olabildiği kocaman, bambaşka bir dünyadır. Bu durum, dünya insanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar devamlı evrim geçirmiştir. Tarz, sunum şekli ve beğenilerin dışında değişen süreçte geldiği nokta, gelişimi ve ilerlemesi ile birlikte bambaşka bir boyut kazanmıştır ve nihayet 1800’lerin sonunda önemli bir ticaret algısı, müzik üzerinde tam anlamıyla oluşum göstermeye başlamıştır.

Tüm bu gelişmeler sonucunda, gramofon ile başlayan bu endüstri track kasetler, teyp kasetler, kompakt ve mini disklere uzanan bir gelişimle günümüze kadar geldi. Müzik böylece giderek evrim geçirdi ve değişen dünyada olmazsa olmaz dijital yapı, müzik dünyası içine de girdi. Dijitalden önce, hatta daha MP3 çalarlar bile hayatımıza girmeden önce müzik dinlemek her anlamda özveri gerektiren bir işti. Özellikle Walkman, Discman vb. müzik dinleme araçları kullandığımız zamanlarda müzik dinlemek için birden fazla kaset ya da CD’yi yanımızda taşımamız kaçınılmazdı. Ancak önce MP3 çalarlar, sonra da telefonlarımızın birer müzik çalara dönüşmesiyle bu ihtiyaç ortadan kaybolmaya başladı.

Müzik, dijital araçlarla birlikte önemli kazanımlar elde etti. Bu kazanımlar, kuşkusuz müzik distribüsyonunun global bir noktaya erişmesi ve müzikal üretimin bireysel nitelikler edinmesi ile ilişkili. Her şeyden önce, müzik üretiminin ‘kolaylaşması’ ile müzik bir yandan bireysel bir üretim haline gelebilirken, diğer yandan müzik üretimi sıradan bireyin hanesine dahi girebildi. Bu durum kuşkusuz amatör müzisyenlerin üretim süreçlerini daha efektif bir noktaya çekti. Bugün GarageBand, DAW, Studio One, Ableton, FL Studio, Logic, Cubase gibi farklı müzik programlarıyla, enformasyon teknolojilerine görece yatkın bir kişi kolaylıkla müzikal üretiminde bulunabilir. Programların bir diğer önemli yanı ise müzikal enstrümanların fizikselliğine olan ihtiyacı ortadan kaldırması. Birçok dijital araç, yüzlerce farklı enstrümanın kaydının yapmasına olanak tanıyor. Yine mixing gibi ekonomik anlamda müzisyenlere külfet gerektiren kalemler, dijital araçlarla yine evlere kadar indirgendi. Bu gibi süreçler, müzikal üretimi belki de insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar bireysel bir noktaya da götürmüş oldu.

Dijitalleşen müzik, müzik dinleme alışkanlıklarımızda da değişimler yaratarak günümüzde popüler şarkıların sürelerini de kısalttı. Müzik listelerinde 2000’li yılların ilk sıralarında olan şarkılar ile günümüzde hit olan şarkılar arasında yapılan araştırmalar sonucu 40 saniyelik bir fark bulunuyor. (Araştırma: “Music Week” Dergisi) Ayrıca bu süre kayıpları bununla da sınırlı kalmıyor. Eskiden süresi 9-10 dakikaya kadar uzanan eserler yapılırken günümüzde 2-3 dakikalık şarkılar bu alanda en popüler hale geliyor. İşte tüm bu detaylar, dijitalle değişen müzik dinleme alışkanlıklarımızdan kaynaklanıyor. Şimdi dijital müzik platformlarının devri hakim ve durum böyle olunca dinleme alışkanlıklarında da çeşitli farklılıklar görülmeye başlandı. Buna en güzel örnek,

* Albümlerin yerini tekliler (single) aldı.

Özellikle bir sanatçının albüm dinlenme sürelerini geçmişe göre kıyasladığımızda bunun çok net şekilde kısaldığını söyleyebiliriz. Artık kimse, gerçekten ilgilenmiyorsa, bir albümü açıp baştan sona ne yazık ki dinlemiyor. Genellikle herhangi bir müzik uygulamasında çalma listeleri açılıyor ve “biraz ondan, biraz bundan” felsefesiyle müzik dinlemek yaygınlaşıyor. Zaten müzisyenler de farklı bir yöntem izlemiyor. Bundan sadece 20, 25 yıl önce tekli (single) kavramı o kadar yaygın değilken artık albümlerden ziyade bunlara önem verildiğini görüyoruz. Bunlar doğal olarak şarkı sürelerine de etki ediyor. İnsanların hem dinleme hem de izleme konusunda sabrı oldukça azaldığı için de kısa süreli olan, daha avantajlı konuma geliyor. Tabii tüm bunlarla birlikte akla tek bir soru geliyor. Tüm bu olanlar acaba müzik sektörünün dayatması mı?

Son yıllarda dijital ile daha da gelişen kesintisiz müzik servisleri bambaşka bir boyuta geçti. Çevrimiçi müzik dönemi başladı, GSM operatörleri de kendi bünyelerinde müzik platformları ekledi. Bununla beraber müzik çalar taşıma devri de sona ermiş oldu. Dünya üzerinde yaklaşık 1 milyar kullanıcıya ulaşan kesintisiz müzik servisleri, ödeme yapıp abonelik almış toplamda yaklaşık 150-200 milyon kişiye de hizmet sağlamaktadır. Bu servislerin ilk çıkış noktasındaki en önemli sıkıntı ‘müziğe para vermeye gerek yok’ bakış açısını getirse de çıkarılan yasalar ile bu durum bir nebze toparlanmaya başlamıştır. Bu servislerin eser sahiplerine ödeme yapmaya başlaması bu sıkıntıların aşılma noktasına gelmesindeki en önemli süreç olmuştur. 90’lardan sonra şirketler ilk defa üst üste kâra geçerken şirketler arası rekabetler de iyiden iyiye artmış, bu da tüketicinin daha düşük bütçeyle müziğe ulaşabilmesini sağlamıştır. Ayrıca son yıllarda özellikle sosyal medyanın da kullanımının gelişmesiyle müzik endüstrisinde aracılar da ortadan kalkmış oldu. Sanatçı ve dinleyici artık ilk kez doğrudan iletişim kurabilmeye başladı. Bu durum da sanatçıya kendi reklamını yapabilme imkânı sundu.

Dijital dönüşümle birlikte gün geçtikçe daha detaylı hale gelen, hizmet ve yeni ürünler oluşturan bu durum insanlar için müziğin ne kadar önemli olduğunu aslında bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. Şimdi gelin bu söylemi destekleyen birkaç gelişme ve bilginin detaylarına bakalım…

Mesela 2013 yılında kurulan Soundtrack Your Brand (SYB), geçmişte birçok yatırım aldı ve bu yatırımcılar arasında, müzik devi Spotify da yer alıyor. Tüm dünyada markalara lisanslı müzik hizmeti veren SYB yıllık ortalama 25 – 30 milyon dolarlık yatırım almaya devam ediyor. Diğer taraftan Facebook ve Universal Müzik Grup tarafından imzalanan bir anlaşmayla kullanıcılar artık Facebook, Instagram ve Oculus mecralarında oluşturdukları gönderilerde Universal Lisansı’na sahip müzikleri kullanabiliyor. Ortaya çıkan bu durum, aynı zamanda Facebook’un Messenger dahil olmak üzere platformlar arası “müzik temelli ürünler” çıkarmasına da olanak sağlıyor. Genel bir bakış açısıyla ve tüm bunlardan bağımsız olarak günümüzde artık müşterilerin büyük çoğunluğu müzik çalan mağazaları tercih ediyor ve çevrelerine öneriyor. Müzik sayesinde mağazalarda daha rahat hissederek alışveriş yaptıklarını belirtiyor ve müzik çalınan mağazalarda daha fazla vakit geçirip daha fazla para harcıyor.

Dijital dönüşümün özellikle son yıllarda getirdiği yeniliklerden birisi de kesinlikle ev albümleri. Özellikle farklı teknolojileri kullanarak artık şarkı söylemek mümkünken vokal kolaylığını da sağlayan dijital araçlar sayesinde hepimiz aslında birer yapımcı ve şarkıcı olduk. 🙂 Eskiden uzun uzun kayıt stüdyolarından bahsedip tavsiyeler verirken bugün kendi evimizde bu işe nereden başlarız sorularına cevap aramaya başladık. Bu dönüşüm için de kendi stüdyonuzu kurmak, özellikle şarkı söylemek için birkaç tavsiye vermeden geçmeyelim. Unutmayalım, kendi tarzı içerisinde her şarkı benzersizdir fakat şarkılardaki odak nokta her zaman vokallerden geçmiştir. Bu nedenle vokalin profesyonel şekilde kaydedilmesi çok ama çok önemlidir. İlk olarak hangi mikrofonu kullanacağınıza karar vermeden önce kaydı yapacağınız odayı doğru belirlemek gerekir. Bir odanın akustiği kaydınızın kalitesiyle doğrudan ilgilidir. Her oda değişken olduğundan evdeki tüm odaları deneyebilirsiniz. Sonrasında vokalin tarzına (Opera, Folk veya Popüler Kültüre bağlı tarzlar vb.) bağlı olarak doğru mikrofonu seçmelisiniz. Bu nedenle türünüze uygun mikrofon edinmek iyi bir kayıt için çok önemlidir. Şarkı kaydı değil de Podcast, YouTube vb. videosu kaydediyorsanız DSLR kamera için geliştirilen Shotgun mikrofonlar kullanabilirsiniz. Tabii ki doğru mikrofonu seçmenin yanında mikrofonunuzu doğru şekilde ayarlamak da çok önemlidir. Mikrofonun diyaframı dudaklarınıza bakacak şekilde karşınızda olacak ve yaklaşık 10 cm kadar kısa mesafeler başlangıç için denenebilir. Genel eğilim, mikrofonla vokal arasında bir karış mesafe bırakmaktır. Ayrıca p, b, t, s, ç sesleri için test yaparak bunlarda sorun varsa pop fitler kullanmayı denemelisiniz. Evde vokal kaydı ne sanıldığı kadar kolay ne de aksi şekilde zordur. Temel adımları yerine getirildiğinde dijital dünyanın kapılarını bu alanda kendinize döndürmeyi başaracaksınız. Ayrıca bu alanda öyle elektronik cihazlar gelişti ki farklı markalar sesimizi daha iyi kullanmamız için cep boyutunda çeşitli müzik eğitim araçları geliştirmeye başladı. Artık şirketler müzik okullarından ev kullanımlarına, kayıt stüdyosundan kulis ve soyunma odasına, cep boyutunda ve rahat taşınabilir dijital vokal koçları geliştirdi. Vokal becerilerimizi geliştirmeye yönelik alıştırmaları ve sesimizin ısınmasına yönelik alıştırma çeşitliliği ile gerçek zamanlı görsel analiz sağlayan bu araçlar zamanla bu sektörle uğraşan müzisyenlerin olmazsa olmazları arasına girecektir.

Son olarak da bunca dijitallikten sonra müzik ve yapay zeka ilişkisinden de bahsetmezsek olmaz tabii ki… Makineler yavaş yavaş yaratıcı alanları da işgal etmeye başladı ancak son dönemde yaşanan gelişmeler, yapay zeka ile nelerin başarılabileceğini gözler önüne seriyor. Geçtiğimiz yıl Sony’nin Flow Machine adlı yazılımı, The Beatles tarzında tasarlanmış ilk pop müzik şarkısını üretmişti. Şarkının sözleri bir insan besteci tarafından kaleme alınmış, ayrıca yapay zekanın ürettiği müzik bölümlerinin düzenlenmesinde de insan besteciden yardım alınmıştı. Şimdi ise YouTube yıldızı Taryn Southern, saniyeler içinde profesyonel müzik üretebilen bir yapay zeka geliştiren Amper adlı şirket ile birlikte çalıştı. İnsan – yapay zeka iş birliği ile ortaya çıkan ilk tekli (single) albüm için Taryn, Amper yapay zekasını sıfırdan bir müzik parçası üretmek için kullandı. Şarkının hazırlanması için Amper sadece saniyede kaç vuruş olacağını (bpm), ritmi, şarkının ruh halini ve müzik tarzını seçti. Taryn kendi vokal melodilerini ve şarkı sözlerini kendisi yazdı. Taryn’in sözleri Amper’ın müziğiyle birleştirilerek son ürün elde edilmiş oldu. Dahası mı? O da var! Ünlü Alman klasik müzik piyanisti ve bestecisi Ludwig Van Beethoven’ın yarım kalan 10. Senfonisi, ölümünün 250. yıl dönümü dolayısıyla yapay zeka kullanılarak yeniden yazılmaya başlandı. Beethoven 9. ve 10. senfoni üzerinde çalışırken hastalanmış, son eserini tamamlayamadan 1827 yılında vefat etmişti. Ünlü besteciden kalan eskiz çalışmaları ve 10. senfoninin girişine ait bazı notalardan yola çıkarak büyük ivme kaydedildi ancak Beethoven’ın tüm eserlerinin yüklü olduğu algoritmayla donatılan yapay zeka destekli bilgisayarın öğrenmesi gereken oldukça fazla şey olduğu da açıklandı.

Dünden bugüne daha da dijitalleşen ve endüstrileşen müzik, bakalım gelecek dönemlerde hangi boyutlarda, ne gibi gelişimler ve değişimler gösterecek, hep beraber yaşayıp göreceğiz… Özellikle son yıllarda çok farklı noktalara ulaşan dijital müzik dünyası ve müzik endüstrisi her geçen süreçte bizi daha da şaşırtacağa benziyor. Bütüncül bir açıdan baktığımızda yeni iletişim teknolojilerinin özellikle gençler tarafından büyük oranda benimsendiği ve yaşamlarının bir parçası haline getirdikleri de görülmektedir. Benzer grupların platformlar tarafından bulunabilmesi hem müzik dünyası hem de kullanıcılar için de önemli olacaktır. Özetle;

Müzik Dünyası yeniliklere açık keşfe hazır… Herkesin dilinde sıradaki ne?


Rahmi Mert Özcan – Bir Dünya Müzik 2021 Mayıs Sayısı Yazısı



, ,