Rahmi Mert Özcan ‘Bir Dünya Müzik’ dergisindeki Aralık ayı yazısında müziğin endüstriyel halini anlattı. Müzik insanlık tarihinin olmazsa olmazlarındandır, yorumunda bulunarak Her şeyden önce, üretim bazında tamamen soyut olarak başlamış ve duyguları ifade etmede her zaman öncü olarak kullanıldığını ifade etti!
MÜZİĞİN ENDÜSTRİYEL HALİ
Müzik insanlık tarihinin olmazsa olmazlarındandır. Her şeyden önce, üretim bazında tamamen soyut olarak başlamış ve duyguları ifade etmede her zaman öncü olarak kullanılmış, farklı dönemlerde amaca ulaşmada araç olmuş, kimi zaman da sadece bir amaç olarak tüketilmiş, herkesin içinde olduğu ya da olabildiği kocaman, bambaşka bir dünyadır. Bu dünya insanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar gelen dönemde devamlı olarak evrimler geçirmiştir. Tarz, sunum şekli ve beğenilerin dışında değişen süreçte geldiği nokta, gelişimi ve ilerlemesi ile birlikte tamamen bambaşka bir boyut kazanmıştır ve nihayet 1800’lerin sonunda önemli bir ticaret algısı müzik üzerinde tam anlamıyla oluşum göstermeye başlamıştır.
MARY’NİN KÜÇÜK BİR KOYUNU VAR
1877 yılında Edison, icadı olan fonografa ilk olarak bu sözleri söylemiştir: “Mary’nin küçük bir koyunu var!” Sesleri kaydedip yeniden çalabilen bu icat ile müzik endüstrisinin de tam anlamıyla içine girmeye başlıyoruz. İlk olarak tek işlevi not kaydetmek olan bu makine daha sonra Edison tarafından geliştirilmiş, hatta 1920’lere doğru geldiğimizde de oldukça yaygınlaşıp, karşımıza gramofonlar ve plakları çıkarmıştır. Bu sürece kadar olan dönemde kayıt mümkün olmadığından endüstri sadece nota kitapları ve müzik aletleri satışlarından ibaretti. Özellikle 19.yy içerisinde oldukça önemli bir yeri olduğunu söyleyebilirim. Fonografın icadı sonrası gramofon ve plakların yaygınlaşıp ilk müzik kutularının da ortaya çıkması ile plak dükkânları da açılmaya başladı. Reklam ve tanıtım açısından da radyolar o dönemde daha bir önem kazandı. Artık büyük çoğunluk radyolardan istediği tarzda müziğe ulaşma imkânı buluyordu. Müzik tarihinde belki de ilk defa elit tabaka harici kesim de müziğe ulaşmış oluyordu. Tabii ki bu durumun bazı handikapları da oldu. Çalan müziklerin birçoğuna dinleyici tarz ve yapısı bakımından bir anlam veremedi ya da ona yabancı geldi. Bu dönemde büyük firmalar kâr amacıyla yatırımlar yapmaya başladılar ve bu yatırımlar en çok küçük esnafı etkiledi. Gelişen ve devamlılık sağlayan bu büyük yatırımcıları durduramayacağını anlayan küçük esnaf o dönemde son çareyi bu yeni teknolojiyi kötülemekte buldu. Özellikle müziğin kalitesizleşeceğine vurgu yapan ve sonrasında bu yatırımcılar yüzünden ailecek işsiz kalacaklarını sık sık dile getiren bu küçük üreticiler kimilerine göre ajitasyon yaparken, onların haklılık payları olduğunu savunan, yan yana gelip fikir birliğinde bulunabilecekleri bir kesim tüketici de vardı. Aslında buna benzer ama farklı açılardan yaşanan sıkıntılar günümüzde de olmuyor mu? Sonuç olarak yatırımların birçoğu kâra dönüştü. Gramofon ile başlayan bu endüstri track kasetler, teyp kasetler, kompakt ve mini disklere uzanan bir gelişimle günümüze kadar geldi. Büyük firmalar gücüne güç katarken küçük esnaf ise piyasada tutunamadı. Gelişen zaman içerisinde plak şirketlerinin sanatçı ve müzik üzerinde büyük hâkimiyeti oluştu. O dönemdeki en büyük handikap plak şirketlerinin kadrolu prodüktörleriydi. Müzik bilgisi yetersiz olan, müzikle iç içe olmayan, bir takım başka mesleklerden olan kişiler bu işleri yürüterek kaliteyi düşürüyorlardı. Daha sonrasındaki süreçte bu sıkıntılara bağlı gelişen nokta, müzisyenlerin istediği bağımsız prodüktörlük modeli oldu. Müziği hissedebilen ve bilgisi yüksek kişilerce yapılan bu model önemli efsaneleri de piyasaya sundu. 2016’nın Mart ayında kaybettiğimiz Beatles’ın efsanevi prodüktörü Sir George Martin bu bağımsız modele öncü ilk önemli prodüktörlerdendir.
MÜZİK ENDÜSTRİSİ RADYONUN MÜZİK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Plak satışları ve sanatçıların daha kolay tanınmasını sağlayan en güçlü ve en etkili yol, televizyona geçişe kadar, radyoydu. Tüketici önceden duyma imkânını yakaladığı için bildiğini tercih edebiliyor ayrıca da tercih ettiğini daha çok tanıma fırsatı buluyordu.
Radyonun bu gücü plak şirketlerinin de kendi içerisindeki kavgalarının boyutlarını büyütüyordu ve radyoda kendi sanatçısının şarkısını çaldırmak için radyo yayıncılarına ciddi miktarda rüşvetler veriliyordu. Daha fazla albüm alma imkânı olmayan tüketiciler, Türkiye’de de özellikle 90’larda yaygınlaşan korsancılığa yöneliyordu. Korsancılığın yaygınlaşmasına rağmen 1980 ve 1990 dönemlerinde Kompakt Disklerin (CD) hayatımıza girmesiyle beraber plak şirketleri çok büyük kâr elde edebilmişlerdir. Plak ve kasetlere göre daha iyi bir format ve çok daha iyi bir ses kalitesi ile karşımıza çıkan CD’nin bu özellikleri daha pahalıya satılması için sebep olmuştur. Bu süreçte aynı sanatçıların geçmişte çıkardıkları plak ve kasetleri CD’ye yeniden basılmıştır ve yeniden basılan bu CD’lerin kayıt ve prodüksiyon masrafları da zaten öncesinde karşılanmış olduğundan sadece üretim masraflarıyla uğraşılıp kalanı kâr olarak plak şirketlerine kalmıştır. Tanınan sanatçılar üzerinden izlenen bu yol ayrıca reklam yapmayı da gerektirmiyordu ve reklam tanıtım ücretleri de üreticiye ayrı bir kâr olarak kalıyordu. Bu dönemde kârların iyice artması büyük bütçeli şirketlerin de dikkatini çekmişti ve bağımsız yönetilen plak şirketlerini yavaş yavaş büyük bütçeli şirketler satın almaya başlamışlardı.
TELEVİZYONDA MÜZİK KANALLARI
Radyoya ilk defa bir rakip geldi ve TV üzerinde ilk kez bir müzik kanalı açıldı. Bu değişim ile imaj kalitenin önüne geçti, ilk defa sadece müzik değil sanatçı da ön plana çıktı. Hatta sanatçı ve imajının ne yazık ki zaman zaman müzikal kaliteden daha önemli olduğu hissettirildi. Kısacası insanlar artık kulağıyla değil gözüyle müzik dinlemeye başlamıştı. Müzik endüstrisi yanına bir de video klip endüstrisi eklendi. Bu video klipler için yeni bütçeler oluşturuldu ve her ülke kendi müzik kanalını kurmaya başladı. Radyoların reklam gücü de hızla düşüşe geçti. Özellikle 90’lardan sonra hızla gelişen teknoloji müzik için de farklı ortamlar oluşturuyordu. Müziğin internet ortamına girmesi ve bu kanal üzerinden paylaşımı CD’nin yerini büyük oranda MP3’lere bırakmasına neden oldu. Bu dönemde müziğe ulaşmak kolaylaşırken kaliteyi yakalamak da bir o kadar zorlaştı. İnsanlar büyük ölçüde seçiciliğini kaybetti. MP3’ler ve CD sürücülerde bilgisayarın bir donanımı haline geldi. Bir de üstüne CD’lere yazma özelliği eklenince korsan kasetçilik yerini korsan CD’ciliğe bırakmış oldu.
KESİNTİSİZ MÜZİK SERVİSLERİ
Son yıllarda müzik endüstrisi kesintisiz müzik servisleriyle bambaşka bir boyuta geçti. Çevrimiçi müzik dönemi başladı, GSM operatörleri de kendi bünyelerinde müzik platformları ekledi. Bununla beraber müzik çalar taşıma devri de sona ermiş oldu. Dünya üzerinde yaklaşık 200 milyon kullanıcıya ulaşan kesintisiz müzik servisleri ödeme yapıp abonelik almış toplamda 30 milyon kişiye de hizmet sağlamaktadır. Bu servislerin ilk çıkış noktasındaki en önemli sıkıntı ‘müziğe para vermeye gerek yok’ bakış açısını getirse de çıkarılan yasalar ile bu durum bir nebze toparlanmaya başlamıştır. Bu servislerin eser sahiplerine ödeme yapmaya başlaması bu sıkıntıların aşılma noktasına gelmesindeki en önemli süreç oldu. 90’lardan sonra şirketler ilk defa 2 yıl üst üste 2016’da kâra geçtiler. Şirketler arası rekabetler de iyiden iyiye arttı. Bu da tüketicinin daha düşük bütçeyle müziğe ulaşabilmesini sağladı. Ayrıca son yıllarda sosyal medyanın da kullanımının gelişmesiyle müzik endüstrisinde aracı ortadan kalkmış oldu. Sanatçı ve dinleyici artık ilk kez doğrudan iletişim kurabilmeye başladı. Bu durum da sanatçıya kendi reklamını yapabilme imkânı sundu. Dünden bugüne daha da endüstrileşen müzik bakalım gelecek dönemlerde hangi boyutlarda, ne gibi gelişimler ve değişimler gösterecek? Hep beraber yaşayıp göreceğiz. Özellikle son 15, 20 yılda çok farklı noktalara ulaşan müzik endüstrisi her geçen süreçte bizi daha da şaşırtacağa benziyor. Sonuç olarak dünden bugüne yaşanan tüm bu gelişmelerle birlikte dikkate alınması gereken ortak nokta bence iyi üretim, haklı rekabet ve doğru tüketim olmalıdır. Dijitalliğin arttığı bu dönemlerde bize eskiyi daha az özletecek üretimlerin olması tüketiciler için en büyük arzudur. Daha küçük bütçeli 60’lı 70’li yıllara baktığımızda ürünler daha tatmin ediciyken son yıllarda her kafadan bir ses çıktığına ve fiyatların çok yukarılara ulaştığına şahit oluyoruz. Herkes kendine göre işini en iyi şekilde yapıyor belki ama günümüz koşullarında üreticinin tüketiciye bir şey beğendirmesi artık çok daha zor. Bunun hem kaliteyle ilgisi var, hem de kalitesizlikle… İşte tam da bu noktada bir İngiliz atasözü kendini haklı çıkartıyor: “Müşteri her zaman haklıdır!” 🙂
Rahmi Mert Özcan – Bir Dünya Müzik 2016 Aralık Sayısı Yazısı