Rahmi Mert Özcan ‘Bir Dünya Müzik’ dergisindeki Haziran ayı yazısında Arap müziği ile Türk müziği arasında organik bir bağ kuran başarılı sanatçılardan bahsetti!
Arap Müziği ile Türk Müziği Arasında Organik Bir Bağ
‘Anouar Brahem’
Geleneklerini bugünlere kadar taşımış önemli müzik kültürlerinden birisi de Sufi müziği olarak da betimlenen Geleneksel Tunus Müziği’dir. İçlerinde dualar olan, kendilerine has geleneksel çalgılar barındıran pek çok ritme sahip ve yine kendilerine ait Arap kültürünü etkileyen danslarıyla dünyayı ve kendi kültür sanat yaşamlarını önemli bir yere ulaştırmış önemli bir türdür.
Geleneksel Tunus Müziği deyince önemli bir gelenek ve halk etkinliklerinin şimdilerde gösteriye dönüşmüş hali Ziara’dan da bahsetmezsek olmaz tabi ki! ‘Ziara’ kelimesi Arapçada ‘mezarlık ziyareti’ anlamına geliyor ve bizim kendi dilimizdeki ziyaret kelimesi de anlamını bundan alıyor. Peki içerik olarak başka neler anlatılıyor bu Ziara’da? Kısaca özetlemek gerekirse hikayeler anlatılıyor; menkibeler (din ulularının yüce yanları), ve efsaneler konuşuluyor, bolca dualar edilip tıpkı jazz ve blues türlerinde olduğu gibi serbest hareketlere, doğaçlamalara imkan veren ritim ve ezgisel yapısı ile de dikkatleri üzerine çekiyor. Günümüzde ses alanını bundandır ki daha da genişletmeye gün be gün devam ediyor.
Ortalama iki saat süren Ziara, her gösteride farklı kompozisyonlarla sunuluyor. Başlangıçta herkesi derinden etkileyecek olan Fatiha Suresi okunuyor. Sonrasında Tunus’un kendine has lehçesi ile Kur’an kıssalarının (Kur’an’da anlatılan ibret verici hikayeler) müzikal bir tarzda anlatıldığı gösteri başlıyor ve her yaştan izleyiciyi manevi anlamda da bu duygularla besliyor. Diğer yandan pek çok kültürel öğeler de sunuluyor… Sanatçılar Tunus’un geleneksel kıyafetlerini ve davranış modellerini sergilerken, Tasavvuf; büyüklerle olan ilişkilere değiniyor, adab-ı muaşeretin de örneklerini gösteriyor. Yüze yakın şarkıcının aynı anda seslendirdiği ilahiler ve huzur veren melodilerle de etkinlik tamamlanmış oluyor…
Geleneklerine bağlı ve günümüz zamanına uygun çeşitlemelerle geleneğini de geliştiren Tunus’tan bundandır ki çok sayıda önemli müzisyenler de yetişti. Özellikle kendi musikilerini korurken, dünyaya açılan tınılarla da müziklerini daha yukarıya taşımaya çalışan, piyasanın müzik ve müzisyen savurganlığına aldırmaksızın gönül gözünden eserlerini notaya aktaran çok değerli sanatçılar tüm dünyayı etkiledi. Bu sanatçılardan birisi olan Udi Anouar Brahem yani Enver İbrahim bu etki içinde eserleri ve musiki özgünlüğü ile özellikle 90’lardan günümüze büyük başarılara imza atmıştır.
20 Ekim 1957’de Tunus’da doğan müzisyen, babasının teşvikiyle ud çalışmalarına 10 yaşındayken Tunus Ulusal Müzik Konservatuarında ud ustası Ali Sriti ile başlamıştır. Sonrasında üretmeye, kendi bestelerini yapmaya başlamıştır ve birçok farklı salonda solo konserler vermiştir. 1987 yılında Tunus Şehri Müzik Topluluğu’nun müdürlüğüne atanan İbrahim, Ennaoura El Achiqua albümü ile hem basında hem de kamuoyunda önemli etkiler bırakmayı başarmıştır. Tunuslu Udi ayrıca birçok film ve oyun müziği de bestelemiştir. Başta Dave Holland ve bir çok önemli müzisyen ve Saksofonda John Surman ile kaydettiği ‘Thimar’ adlı albüm, Almanya’da ‘Preises der Preis der Deutschen Schallplattenkritik’ adlı ödülü kazanırken İngiliz dergisi ‘Jazz Wise’ tarafından da Yılın En İyi Jazz Albümü seçilmiştir.
Hemen hemen insanın pek çok ruh haline uygun bir musiki üreten İbrahim, Akdeniz Müziğini musikisine işlemiş, Hint ve İran Müziği’nin kendi musikisine değen yerlerini keşfetmiş ve Jazz Müziğin içinden geçerek kendi özgün karakterini oluşturmuştur. ‘Bir farklılık yapsam, acaba ne yapsam?’ diyenlere inat duygu dokunuşları ve dünya müzik görüşüyle de başta ben dahil pek çok insanın ön yargılarını ve tabularını da ortadan kaldırmıştır.
Bir gazeteci tarafından “Kendi geleneklerinize bağlılığın farkında olarak ilhamınızı nereden aldınız?” sorusuna kendisi bakın nasıl cevap veriyor: “Bir yandan göğe yükselir ve daha fazla yer kaplarken, diğer yandan gelişmeye ve köklerimi toprağın derinliklerine gömmeye çalışırım bir ağaçtan.” Sanatçı kelimesinin bütün anlamlarını dolduran birkaç isimden biri olan Enver İbrahim insanın yorgunluğuna ortak, sakinliğine huzur, ruhuna deva olmayı başarıyor.
İnsanın kendisini veya müziğini anlatması ne kadar zorsa İbrahim bir o kadar doğal ve naifçe anlatıyor duygularını ve diyor ki: “Beste yaparken tek ihtiyacım olan özgürlük.” ve sonrasında da ekliyor… “Hiçbir zaman müzik türlerini karıştırmaya ya da bir araya getirmeye çalışmadım. Bestelerimi yaparken özgür ve kendim olmaya çalışırım. Çalışmaya başladığımda her zaman boş kâğıdı görürüm ve üzerine özgür bıraktığım hayallerimi aktarırım. Bu yüzden projelerimi tamamlamak için iki üç sene gibi uzun bir zamana gereksinim duyarım. Bestelerimi yaparken ihtiyaç duyduğum şey ne bir plandır ne de iki farklı türü bir araya getirme fikri; ben sadece özgürlüğümden besleniyorum. Önce müzik geliyor. Yazdığım müzik kendi enstrümanlarını seçiyor. Nasıl senaryo yazımı oyuncu seçiminden önce geliyorsa, benim için müzikle birlikte önce ezgiler, sonrasında müzisyen ve enstrümanlar geliyor. Ortaya çıkan esere kendim de çoğu zaman şaşırıyorum ve bestemi yeniden keşfediyorum.”
Duygulara yolculuk, ruha doyum … Yeni keşifler, hayaller… Bırakın kendinizi hayallere ses verin Brahem’e…
Rahmi Mert Özcan – Bir Dünya Müzik 2018 Haziran Sayısı Yazısı