Rahmi Mert Özcan ‘Bir Dünya Müzik’ dergisindeki Ekim & Kasım ayı yazısında da müzisyenlerin aklımızda neler canlandırdığını ele aldı!
MÜZİK KUTUSU’NDAN GEÇMİŞ BİR DÜNYA ANEKDOT – BÖLÜM 2
Müzik uçsuz bucaksız kocaman bir sonsuz… İçinde kaybolma garantili. Yüzyılları takip edip her dönemden, her yöreden bir şeyler keşfetmek mümkün. Bir insan düşünün ki önüne sunulmuş bir dolu alternatif var. Bir o kadar da duygulara tercüman olmuş ve olmaya devam eden sanatçılar ve müzisyenler topluluğu var. Bunların içinden herhangi birisinin tadını alıp onu keşfetmeye doğru yürüdüğünüzde önünüze açılacak yeni kapılara da hazır olmanız gerektiğinin heyecanını yaşayacaksınız. İşte bu heyecanla Müzik Kutusu köşemde yaklaşık 4,5 yıldır sizlere ulaşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Her sayımızda ve yazımda müziğin ve müzisyenlerin bana hissettirdiği tüm duyguları sizlere kendimce anekdotlarla, duygulardan gelen süslemeler ve ifadelerle aktarıyorum. Tabii ki her biri ayrı özel olan ve Müzik Kutusu köşemde şimdiye kadar çıkmış bu anekdotları veya detayları sizler için tek bir yazıda bir önceki yazımda derlemeye çalışmıştım. Müzisyenlerin bana söylettikleri, onlarla müziği nasıl yaşadığım ve onları yazmanın heyecanını tek bir çatı altında toplayarak müziğe ve duygulara dair yolculuğumuz o halde ikinci bölümümüzle kaldığı yerden devam etsin.
7 – Bülent Ortaçgil’e dair…
“Pencerenin önünde arkadaştan ayrı
Porselen saksıda bir süs çiçeği.
Pencere önü çiçeğine,
Ne ansızın yağmur ne gök kuşağı.“
Ortaçgil 1976 yılında yeni bir albüm yayınladı ve plak başarısız oldu. Başarısızlığın getirdiği moral bozukluğu onu yaklaşık on yıl müzikten uzaklaştıracaktı. Bundan sonraki süreçte mühendisliğe devam eden sanatçı verdiği bir röportajda; “mühendis oldum çünkü korktum. İstemediğim müziği çalarak kendime kurduğum müzik dünyasını yok etmek istemedim” diyerek verdiği kararın duygusal tavrını da bu şekilde dile getiriyordu. Ortaçgil 80’li yılların başına doğru Fikret Kızılok ve Erkan Oğur ile tanıştı ve bu buluşma sonrası birlikte canlı kaydedilmiş iki albüm yaptılar ama yayınlamadılar. Aynı dönemde TRT için çocuk şarkıları da kaydettiler. Asıl olarak Fikret Kızılok ile 1986 yılında “Pencere Önü Çiçeği” adlı bir albüm yayınlamış ve yarım bıraktığı müzik yolculuğuna da kaldığı yerden devam etmiştir.
8 – Buhuri-Zade Mustafa Itri Efendi’ye Dair…
“Tuti-i mucize – güyem ne desem laf değil,
Çerh ile söyleşemem ayinesi saf değil,
Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana,
Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil.”
1630-1640’lı yıllar arasında İstanbul’un Mevlana Kapısı civarında bugün Yaylak denen semtte doğan Itri musiki sanatında deha mertebesindeki ustalığı ve Hat Sanatı’ndan Divan Şiiri’ine, Arapça ve Farsça’ya derin vukufundan dolayı da çok iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılıyor. Klasik Türk Musıkisi Itri ile doruk noktasına ulaşmış, makamlarımızın yapısına ve seyir özelliklerine vukufu, ritim anlayışı, form bilgisi ve uygulamış olduğu modülasyon tekniği ile kendisinden sonra gelen hemen hemen bütün bestekârları etkilemiş, adeta klasik musikimizin kurallarını tarif etmiştir. Itri’den günümüze dini formlarda 10, saz eseri olarak 4, din dışı sözlü musiki alanında çeşitli İslam âlemine yayılmış formlarda 28 olmak üzere 42 eser gelmiştir. Itri’nin dini formdaki eserlerinin bazıları bütün İslam âlemine yayılmış, okunmakta olan şaheserlerdir. Bunların başında Segâh makamında Kurban Bayramı Tekbiri “ Allahu Ekber, Allahu Ekber, La ilâhe illallah” ve yine aynı makamda Salat-ı Ümmiye “Allahümme Salli ala seyyidina Muhammed… “ gelmektedir. Itri’nin din dışı eserleri arasındaki Neva makamındaki “Kar” bütün klasik repertuvarımızın belki de en büyük ve önemli eseridir. Segâh makamındaki güftesi Nefi’ye ait Yürük Semai formundaki eseri bugün de her programda her mecliste bilinen ve zevkle okunan bir eserdir.
9 – Geleneksel Tunus Müziği Üzerine…
Geleneklerini bugünlere kadar taşımış önemli müzik kültürlerinden birisi de Sufi müziği olarak da betimlenen Geleneksel Tunus Müziği’dir. İçlerinde dualar olan, kendilerine has geleneksel çalgılar barındıran pek çok ritme sahip ve yine kendilerine ait Arap kültürünü etkileyen danslarıyla dünyayı ve kendi kültür sanat yaşamlarını önemli bir yere ulaştırmış önemli bir türdür. Geleneksel Tunus Müziği deyince önemli bir gelenek ve halk etkinliklerinin şimdilerde gösteriye dönüşmüş hali Ziara’dan da bahsetmezsek olmaz tabi ki! ‘Ziara’ kelimesi Arapçada ‘mezarlık ziyareti’ anlamına geliyor ve bizim kendi dilimizdeki ziyaret kelimesi de anlamını bundan alıyor. Peki içerik olarak başka neler anlatılıyor bu Ziara’da? Kısaca özetlemek gerekirse hikayeler anlatılıyor; menkibeler (din ulularının yüce yanları), ve efsaneler konuşuluyor, bolca dualar edilip tıpkı jazz ve blues türlerinde olduğu gibi serbest hareketlere, doğaçlamalara imkan veren ritim ve ezgisel yapısı ile de dikkatleri üzerine çekiyor. Günümüzde ses alanını bundandır ki daha da genişletmeye gün be gün devam ediyor. Ortalama iki saat süren Ziara, her gösteride farklı kompozisyonlarla sunuluyor. Başlangıçta herkesi derinden etkileyecek olan Fatiha Suresi okunuyor. Sonrasında Tunus’un kendine has lehçesi ile Kur’an kıssalarının (Kur’an’da anlatılan ibret verici hikayeler) müzikal bir tarzda anlatıldığı gösteri başlıyor ve her yaştan izleyiciyi manevi anlamda da bu duygularla besliyor. Diğer yandan pek çok kültürel öğeler de sunuluyor… Sanatçılar Tunus’un geleneksel kıyafetlerini ve davranış modellerini sergilerken, Tasavvuf; büyüklerle olan ilişkilere değiniyor, adab-ı muaşeretin de örneklerini gösteriyor. Yüze yakın şarkıcının aynı anda seslendirdiği ilahiler ve huzur veren melodilerle de etkinlik tamamlanmış oluyor…
10 – Manowar ve İskandinav Tanrılarına Dair…
“Savaş tanrısı Odin ve Thor için kardeştir ateş tanrısı Loki.
Ebediyen saltanat sürer.
Bir kurdun babası ve denizin yılanı.
Bir devdir o!“
Manowar felsefesinde İskandinav tanrıları şarkı sözlerinin birçoğunda temeli oluşturan ögelerdir. Kuzey Avrupa’daki Danimarka, İsveç ve Norveç ülkelerinin oluşturduğu İskandinav coğrafyası Manowar şarkılarının tam içine giriyor. Özellikle bu mitolojide kullandığı en önemli üç tanrı Odin, Thor ve Loki’ dir. Odin, İskandinav mitolojisinin en büyük tanrısıdır. Adı tahrik, hiddet ve şiir anlamına gelir. Savaş ve bilgelik tanrısı da denilebilir. Odin’in güneş gibi parlayan tek bir gözü vardır. Diğer gözünü bilgelik kuyusundan içebilmek için feda etmiş ve sonsuz bilgi elde etmiştir. İngilizcedeki Wednesday (Çarşamba) günü Woden’s Day (Odin’in günü) ‘den gelmektedir. Kuzey mitolojisinin Zeus’u denilebilecek bir tanrıdır. Yeryüzünü ve cenneti yönetir. Thor, şimşek tanrısıdır. Çekiç ile sembolleşir. Fırlattığında geri dönmesi gibi doğaüstü güçleri vardır. İngilizcedeki Thursday (Perşembe) günü Thor’un adından gelmektedir. Loki ise kötülük tanrısıdır. Şekil ve cinsiyet değiştirme yeteneğine sahiptir. İşte Manowar bu üç tanrıyı ve daha çok sayıda mistik ögeyi belirli bir inanca bağlı olmadan şarkılarında uyum içinde kullanabilmeyi başarmıştır.
Rahmi Mert Özcan – Bir Dünya Müzik 2020 Ekim & Kasım Sayısı Yazısı