Rahmi Mert Özcan ‘Bir Dünya Müzik’ dergisindeki Eylül ayı yazısında The Sound Of Silence’ı anlattı. “Farklı iki karakterin müzikte birleştiği en güzel örneklerden birisidir Simon & Garfunkel ikilisi.” yönünde bir yorum yapan Özcan, bu ay yine farklı noktalara temas etti!
THE SOUND OF SILENCE…
“ Merhaba karanlık, eski dostum.
Buraya tekrar seninle konuşmak için geldim.
Çünkü bir görüntü var ve o yavaşça emekliyor.
Beynimin içinde saplantı olmuş hala orada duruyor
Sessizliğin sesi içinde. “
Şöyle bir düşündüğümde üst üste elli sefer dinlediğim şarkılar olmuştur. Abartısı yok. Hatta biraz eksiği de olmuş olabilir. Kişi için o anda ne kadar da özel, ne kadar da unutulmaz olur o şarkılar. Önce alır sizi götürür, hemen ardından uzunca bir düşündürür. Tam da şarkının etkisine girdik derken bir anda da bitiverir. İşte bittiği yerden yeni bir yolculuk yeniden başlar. Sardık mı başa? Etki, duygu ve düşünceler yönünde devam eder. Kendine sorarsın, hayata sorarsın, herhangi birine sorarsın veya sadece susarsın. Anlamaya, anlatmaya, anlamlandırmaya başlarsın ya da hiç bir şey yapmazsın ama işin en özü şudur ki 32, 33, 34 olmuşken bir anda kaybolursun sessizliğin sesi içinde. Bu dizeleri yazan ve besteleyen, beni bu duygulara ulaştıran, hala dinlememiş olan varsa da duygunun bir noktasında kendisinde eksikliğini muhakkak hissedeceğini düşündüğüm bir müzisyenden Paul Frederic Simon’dan ve bu efsanevi parçası olan The Sound of Silence’ den bahsediyorum. 74 yaşındaki Amerikalı müzisyen pop-rock alanında ya da kendi tabiriyle halk müziklerinin folk – rock tınılarıyla geçmişten bugüne etkisi altına alıyor bizi. Elinden gitarını pek düşürmeden yazan, besteleyen hatta pek çok albümünün yapımcılığını üstlenen Simon yıllara meydan okumaya ve sahnelerde bizimle buluşmaya devam ediyor.
“ Huzursuz rüyalarda bir başıma yürüdüm.
Arnavut kaldırımı dar caddelerde,
bir ışığın halesi altında…
Soğuk ve neme doğru, geceyi yoran,
sessizliğin sesine dokunan. “
Paul Simon demişken Arthur Garfunkel’den bahsetmemek olmaz tabi ki. Aynı sahneyi paylaşan, beraber albümler çıkaran 1960’ların en popüler ikililerindendir. İlk olarak isimlerini ön plana çıkartmadan “Tom & Jerry” grup adıyla kendilerini duyurmuşlardır. Daha sonrasında soy isimleri ile 1964 yılında içinde “The Sound of Silence” şarkısının da bulunduğu “Wednesday Morning 3 A.M. “ albümü ile fanları olmaya aday büyük topluluklara konserler vermişler ve başarı basamaklarını da yavaş yavaş tırmanmaya başlamışlardır. Farklı iki karakterin müzikte birleştiği en güzel örneklerden birisidir Simon & Garfunkel ikilisi. Müzisyenliğinin yanında iyi bir şair olan Garfunkel şarkılarda sözlere dokunuyor, aktörlüğü ile sahnede göz dolduruyor ve farklı armonik bakış açılarıyla da iyi bir matematik öğretmeni olduğunu bizlere gösteriyor. Simon’ın ise Brodway çalışmaları, yaptığı besteler, bu ikiliyi daha da yukarı taşıma ve hatta ilginçtir ki “Time” dergisi tarafından da dünyayı yönlendiren yüz kişiden biri olarak seçilmesi bu ikiliyi sahnede farklı detaylarla bir araya getiriyor ve müziklerinin lezzeti de vazgeçilmez oluyor.
“The Sound of Silence için çokça söz ve yorum yapılmış. Beni en çok etkileyeni “Nostalji trenine bilet veren şarkı” yorumu olmuştur… Öyle bir şarkıdır ki hangi yorum olursa olsun, kime değerse değsin bir sessizliğe bir dinginliğe bırakıverir sizi. Sonrasında da nostalji treninin bir kompartımanında yankılanır da yankılanır sessizliğin sesi.”
“ Ve çıplak ışık içinde gördüm on bin insanı.
Söylemeden konuşan insanları.
Dinlemeden duyan insanları.
İnsan seslerinin asla paylaşmayacağı
şarkıları yazan insanları.
Ve kimse cesaret etmedi sessizliğin sesini bozmaya. “
Bu şarkı için söylenmiş çokça söz, yorum ve yapılmış pek çok röportaj var. Bunların içinde beni en çok etkileyeni “Nostalji trenine bilet veren şarkı” yorumu olmuştur. Gerçek anlamda tam bir nostaljidir. Şarkılarının farklı albümlerinde farklı yorumları ayrıca The Sound of Silence’nin cover versiyonları da çok kez farklı kişiler tarafından yapılmış ve söylenmiştir. Yalnız öyle bir şarkıdır ki hangi yorum olursa olsun, kime değerse değsin bir sessizliğe bir dinginliğe bırakıverir sizi. Daha sonrasında da işte o nostalji treninin bir kompartımanında yankılanır da yankılanır sessizliğin sesi.
“ Size dedim ki bilmiyorsunuz.
Sessizlik bir kanser gibi yayılır.
Duyun size öğretebileceğim sözlerimi.
Tutun size ulaşabileceğim kollarımdan.
Ama sözlerim sessiz yağmur damlaları gibi düştü.
Ve yankılandı sessizliğin kuyularında.
Ve kimse cesaret etmedi sessizliğin sesini bozmaya. “
Sessizliğin farklı tonlarını anlatan asla eskimeyecek bir şarkı The Sound of Silence. Sessizliğe övgü, sessizliğe öfke… Suskunluğa dokunuş, suskunluğa itiraz… Gerçek, huzur, yalnızlık, utanç, korku, heyecan ve daha neler neler… Hepsinin içinden geçiriyor bu eşsiz şarkı insanı. Daha girişindeki o kısa introyla bile ele geçirebiliyor sizi. Öyle bir şarkı ki bu siz dinledikçe adeta bir kanser gibi içinizde yayılır. Her bir sözü tek tek içinizde duymaya çalışın! Hissedin! Ulaşın ona! İnin en derine! Cesurca keşfedin sessizliğin kuytularını en derin kuyularda. Korkmayın düşen yağmur damlaları altında boğulmaktan. Hadi bir cesaret , sessizliğin sesini duymaya…
Rahmi Mert Özcan – Bir Dünya Müzik 2016 Eylül Sayısı Yazısı