Rahmi Mert Özcan ‘Bir Dünya Müzik’ dergisindeki Temmuz ayı yazısında radyo ve müziğin geçmişten günümüze kadar ki serüvenini ele aldı!
RADYO VE MÜZİK
Müzik, kendimizi ifade ederken kullandığımız en önemli araçlardan biri… Bunu, müzisyen olarak mesleki anlamda yaşayabildiğiniz gibi bir dinleyici olarak da pek çok hazzı seslere kulak vererek yaşayabilirsiniz. Bazen kelimelerin bir şeyleri ifade etmekte eksik kaldığını düşündüğümüz anlar olur, işte o zaman ezgi gösterir kendini; yeri gelir, sadece duygularımızı anlatmak için yazdığımız sözlere eşlik eder müzik. Sözler, hiç beklenmedik bir anda daha da dokunur yüreklere… Bazen de sadece tek bir ezgi, öyle nahif bir biçimde canlandırır ki sözleri; söz kalpte yepyeni bir anlam kazanır ve unutulmazlarımız arasına girer bir çok şarkı. Bu sayede sanatçılar önce yüreklerini açar, sonra kendi duygularını bizlere aktarır ve onların başlatmış olduğu hikâyeleri biz tamamlarız. Ve işin en güzel tarafı, hayatımızda bambaşka yeri olan şarkılardan birini belki de ilk kez radyoda dinlemiş olabiliriz.
RADYO VE MÜZİK
Müzik, insanlık tarihinin olmazsa olmazlarındandır. Her şeyden önce, üretim bazında tamamen soyut olarak başlamış ve insanların duygularını ifade ederken çok sık başvurduğu bir alan olmuştur. Farklı dönemlerde amaca ulaşmada kullanılan bir araç olmuş, kimi zaman da sadece işlevsel görülmüş ve tüketilmiştir. İnsanlık tarihinin başlangıcından günümüze dek devamlı evrim geçiren müzik üzerinde, nihayet 1800’lerin sonunda önemli bir ticaret algısı oluşum göstermeye başlamıştır. Tam da bu noktada 1860 yılında Maxwell, “radyo dalgalarını” keşfetmiş ve 38 yıl sonra, 1898’de Marconi ilk radyo kullanımına başlamıştır. Sonrasında gramofon ve plakların yaygınlaşması ve ilk müzik kutularının da ortaya çıkması ile reklam ve tanıtım açısından radyolar o dönemde daha önce olmadığı kadar önem kazanmıştır. İşte bu süreçte birbirinden ayrılmaz bir ikili haline gelen “Radyo ve Müzik”, kendi içerisinde de pek çok alana yayılmıştır.
MARY’NİN KÜÇÜK BİR KUZUSU VARDI
1877 yılında Edison, icadı olan fonografa ilk olarak bu sözleri söylemiştir: “Mary’nin küçük bir kuzusu vardı!”
Sesleri kaydedip yeniden çalabilen bu icat ile müzik endüstrisinin de tam anlamıyla içine girmeye başlıyoruz. İlk olarak tek işlevi not kaydetmek olan bu makine daha sonra Edison tarafından geliştirilmiş, hatta 1920’lere geldiğimizde oldukça yaygınlaşıp, karşımıza gramofonlar ve plakların çıkmasına sebep olmuştu. Bu sayede, reklam ve tanıtım açısından radyolar o dönemde daha da önem kazandı.
Artık büyük çoğunluk radyolardan istediği tarzda müziğe ulaşma imkânı buluyordu. Bu dönemde büyük firmalar kâr amacıyla müziğe yatırımlar yapmaya başladılar ve yatırımların birçoğu kâra dönüştü. Gramofon ile başlayan bu endüstri track kasetler, teyp kasetler, kompakt ve mini disklere uzanan bir gelişimle günümüze kadar geldi.
RADYONUN MÜZİK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Plak satışları ve sanatçıların daha kolay tanınmasını sağlayan en güçlü ve etkili yol, televizyona geçişe kadar, radyoydu. Tüketici, radyo sayesinde yeni sanatçıları tanıma imkânını yakalıyor; böylece plak satın alacağı zaman radyodan tanıdığı isimleri tercih ediyordu. Ayrıca beğendiği sanatçıları radyo sayesinde daha çok tanıma fırsatı buluyordu.
Radyonun bu gücü, plak şirketlerinin kendi içindeki tartışmaların boyutunu büyütüyordu ve radyoda kendi sanatçısının şarkısını çaldırmak için şirketler arasında kıyasıya bir mücadele veriliyordu.
90’LI YILLARDAN SONRA KLASİK RADYO ANLAYIŞININ DEĞİŞMESİ
* Özel radyolar kuruldu.
* Klasik radyo anlayışı değişti.
* Tematik kanallar kuruldu, çeşitlilik arttı.
* 2000’li yıllara yaklaştıkça radyolar “Müzik Kutusu” görevi üstlendi.
KESİNTİSİZ MÜZİK SERVİSLERİ VE MÜZİK ENDÜSTRİSİ
Son yıllarda müzik endüstrisi, kesintisiz müzik servisleriyle bambaşka bir boyuta geçti. Çevrimiçi müzik dönemi başladı, radyolar cebe girdi. Bununla beraber müzik-çalar taşıma devri de sona ermiş oldu. 90’lı yıllardan sonra müzik şirketleri ilk defa 2 yıl üst üste kâra geçti.
Şirketler arası rekabet de iyiden iyiye arttı. Bu da tüketicinin daha düşük bütçeyle müziğe ulaşabilmesini sağladı. Ayrıca son yıllarda sosyal medyanın kullanım olanaklarının gelişmesiyle müzik endüstrisinde aracılar ortadan kalkmış oldu.
Sanatçı ve dinleyici artık ilk kez doğrudan iletişim kurabilmeye başladı. Bu durum, sanatçıya kendi reklamını yapabilme imkânı sundu. Dünden bugüne daha da endüstrileşen müzik, bakalım gelecek dönemlerde hangi boyutlarda, ne gibi gelişimler ve değişimler gösterecek? Hep beraber yaşayıp göreceğiz.
Sonuç olarak bugüne dek yaşanan gelişmelerle birlikte dikkate alınması gereken nokta bence iyi üretim, haklı rekabet ve doğru tüketim olmalıdır. Dijitalliğin arttığı bu dönemde bize eskiyi daha az özletecek üretimlerin olması tüketiciler için en büyük arzudur.
Bugünle karşılaştırıldığında çok daha düşük bütçelerin söz konusu olduğu 60’lı ve 70’li yıllara baktığımızda ürünler daha tatmin ediciyken, son yıllarda her kafadan bir ses çıktığına şahit oluyoruz. Herkes kendine göre işini en iyi şekilde yapıyor belki ama günümüz koşullarında üreticinin tüketiciye bir şey beğendirmesi artık çok daha zor. Bunun hem kaliteyle ilgisi var hem de kalitesizlikle… İşte tam da bu noktada bir İngiliz atasözü kendini haklı çıkartıyor:
“Müşteri her zaman haklıdır!”
Rahmi Mert Özcan – Bir Dünya Müzik 2021 Temmuz Sayısı Yazısı